4 Mayıs 2010 Salı

İhsan Köse'nin Yakacık Anıları 1

Eski Yakacık'lıları buraya konuk almaya devam ediyoruz. Ne de olsa merak ettiğimiz, onlardan öğrenmek istediğimiz çok şey var. Bugünkü konuğumuz Sayın İhsan Köse. Kendisi doğma büyüme Yakacıklı. 1949 doğumlu İhsan Bey aşağıdaki yazıda bizi eski Yakacık'a götürüyor, tatlı diliyle kaybettiğimiz değerleri anlatıyor. Ondan Yakacık'ın tarihini, coğrafyasını ve o günlerin yaşam tarzına ilişkin pekçok şeyi öğreniyoruz. Değerli bilgilerini ve anılarını bizimle paylaştığı için kendisine sonsuz teşekkürler.

***

ANILARDA KALAN BİR KÖY

Kondüktör “Kartal”diye bağırdığında küçük ama sevimli istasyon binasının önünde trenden inersiniz. Ahşap tren köprüsünden geçince, karşıda sizi 28 ve 30 model Ford marka arabaların (30 model Ford’lar için şoförler arasında bas bir kaldır iki Ford tabiri kullanılırdı.) çoğunlukta olduğu taksi dolmuşların beklediğini görürsünüz. Bunlar, zamanın model arabalarıdırlar. Farları, bombeli tamponların üstünde; kornaları dikiz aynalarının yanında, ancak elle sıkıldığında “vrrraaak vrrraaak” diye öten; bisiklet tekerleği görüntülü jantları olan; düğmeyle çalışan marşları olmadığı için arabanın önünde dışarıdan bir kolla çalıştırılan; stepnelerini bagaj kapaklarının üstünde taşıyan bu “antika”lar, sizleri Yakacık’a götürmek için beklemektedirler.
Bu arabaların herhangi birine biner, tahminen 700-800 metre olan, Kartal’ın içinden geçen tek caddeyi kat ederek, tren köprüsünün altından Yakacık’a doğru yola koyulursunuz.
Tren köprüsünü geçer geçmez, sizi,sağlı sollu Kartal’ın ünlü bostanları karşılar. Bu bostanlar o kadar ünlüdür ki aslında Tuzla’dan Bostancı’ya kadar bir alanı kapsayıp İstanbul’un büyük bir kısmının sebze ihtiyacını karşılarlar.Bostanlar arasından yavaş yavaş tepedeki mandıraya doğru tırmanırsınız. Aman dikkat! Yolun her iki yanındaki bostan kuyularına iyi bakın.Bunlar çok tehlikelidir.Ağızlarının çapları 7-8 metreyi bulan bu kuyulardan birine vaktiyle şoför Fahri arabasıyla uçmuştu.
Mandıranın önünde yokuş biter, yol düzlenir.Eğer bindiğiniz araba bas bir kaldır iki ise, ikinci;değilse üçüncü vitese yol görünmüştür.Mandıradan itibaren çevreniz adeta bir zeytin ağacı denizi ile donanır.Bu zeytin ağaçlarının aralarında da İstanbul’un en güzel Çavuş Üzümünün yetiştirildiği bağlar gözlerinizin önüne serilir.
Aşağı yukarı bir kilometre kadar, kendinizi bu zeytin ağaçları denizinin,bağların büyüsüne kaptırarak hiçbir meskene rastlamadan gidersiniz. Sonra, birden solunuzda, zeytin ağaçlarının ortasında, etrafı çam ağaçlarıyla çevrili bir köşk ortaya çıkar: Ebu’l Huda’nın köşkü. Uzaktan, bu ağaç denizinin ortasında yol alan nazlı bir gemi edasıyla sanki size selam vermektedir. Bu arada düzlüğün sonunda, uzaktan Yakacık da görünmüştür. Hani bugün kartpostallardan gıpta ile izlediğimiz, bakmaya doyamadığımız İsviçre’deki, Avusturya’daki köyler gibi. Arkasındaki heybetli Aydos Dağı’na yaslanmış, ağaçlıkların arasından evlerin zor seçilebildiği bağlar, bahçeler içinden sizlere gülümseyen, yemyeşil Yakacık.
Ebu’l Huda’nın köşkünü geçince, yokuş aşağı sarkarsınız. Burada bütün arabalar vitesten atar ve kontağı kapatırlar. Malum, benzin sarfiyatı meselesi. Sizinki de kapadı mı?
Tamam. Biraz sonra karşımıza Hayrat Kuyu çıkacaktır.İçinizde namaz vaktini geçirmek üzere olanlar hazırlansın. Diğerleri de tabii. Çünkü Hayrat Kuyu’da zorunlu mola vereceğiz.
Zira arabalarımız bayıra vurunca su kaynatırlar. Bu nedenle arabalardaki bir iki su tenekesini hep dolu tutmak lazım.
Hayrat Kuyu, adı üstünde hayırsever bir vatandaşın yaptırdığı, çevresinde birkaç ağaç bulunan, çıkrıklı, sevimli bir namazgahtan oluşan bir kuyu.Yalıdan gelen köylüler veya Yakacık’a gezmeye gidenler burada mola vererek ya namaz kılarlar; ya ellerini, yüzlerini yıkayarak serinlerler; ya da şoförler arabalarının eksilen sularını tamamlamak için su alırlar.
Nasıl, buz gibi suyla epey serinlediniz değil mi? Öyle ise yola devam edelim. Haaaaa, yola düşmeden önce, unutmadan söyleyeyim. Hayrat Kuyu bir geçiş yeridir. Yani ova ile yaylayı ayıran önemli bir nokta. Burayı geçtiğiniz an,havanın hemen değiştiğini fark edersiniz.
Sizi rahatlatan, yüreğinize ferahlık veren, serin Yakacık poyrazı bedeninizi yalamaya başlar.
Eskiler, Hayrat Kuyu’dan aşağı yağmur, yukarı kar yağar şeklinde bu geçiş yerinin önemine işaret ederler.
Hayrat Kuyu’dan sonra esas Yakacık bayırını tırmanmaya başlarsınız. Etrafınızdaki zeytin ağaçları ve bağlar giderek daha da yoğunlaşır. Çevrede, beygirine ya da eşeğine yüklediği küfelerle yalıya giden,yalıdan dönen köylülerden gayrı kimseye rastlamazsınız.Arabanın motor sesine, bazen cırcır böceği sesi karışmakta ve yeşiller arasındaki Yakacık da gittikçe size doğru yaklaşmaktadır.
Soğanlık sapağını geçip, Beş Selvi’lerden sola doğru hafifçe kıvrıldığınızda, rampa kendini daha bir gösterir. Biraz sonra bütün arabalar birinci vitese düşeceklerdir. İnleye inleye yokuşa saran arabalardan Yakacık’ın ünlü köşkleri yavaş yavaş seçilmeye başlanır. Ikına sıkına biraz daha yukarılara tırmandığınızda solunuzda İngiliz’in köşkü, onun yanında Enis Akaygen’inki, biraz daha üstte Jak’ın köşkü, onun karşısında Abbas Hilmi Paşa’nın ünlü çeşmesi ile birlikte görkemli köşkü sizi karşılamak için sıraya girmişlerdir sanki. Sizler,tertemiz hava ile ciğerleriniz bayram ede ede,ağır ağır bu görüntülerin arasından geçerek Yakacık meydanına ulaşırsınız.
Meydan dediğimiz, azıcık büyükçe bir alan ya da köylülerimizin dilinde “çarşı” otomobil ile geliş için son duraktır. Arabalardan inip, şöyle rahat bir şekilde gerinebilirsiniz. Kolay değil, dünya üzerinde insanlara bu kadar rahatlık veren atmosfere sahip iki yerden birinde, Yakacık’tasınız artık.(Bunu köyümüzü methetmek için söylemiyorum. Vaktiyle televizyonda ünlü meteoroloji uzmanı Ali Esin usta anlatmıştı Yakacık’taki atmosferin ilginçliğini.)
Şimdi seçiminizi yapın bakalım. Çarşıda Çınaraltı’nda mı oturacaksınız, yoksa bir etap daha gitmeyi göze alarak Ayazma veya Koru’ya mı demir atacaksınız. Eğer çarşıda kalırsanız Çınaraltı’nda, Fethi Abi’nin hazırladığı baharatı bol nefis kağıt kebaplarını yiyerek Asım Ağabey’in 32.kazandan doldurduğu süper demli çaylarını içip, yaşadığınızın bir kere daha farkına varır,kendi kendinize derin bir “oh” çekersiniz.
“Yok, ben Ayazma ya da Koru’da keyfime bakacağım,”diyorsanız; tek veya iki atlı faytonlarımız emirlerinize amadedir.Yine kısa bir yolculuk yapıp,bağ,bahçeler Narman’lı Vehbi Bey’in, Prenses Tevhide Hanım’ın, Kefeli’lerin köşklerinin önünden geçip,Cihan Pansiyon’undan sonra Ayazma’ya ulaşırsınız. Burada yiyeceğiniz kağıt kebabı ve içeceğiniz demli çaylara;İzmit Körfezi’nden başlayıp Karamürsel, Yalova, Çınarcık, Adalar ve Bakırköy kıyılarına ulaşan panoramik görüntünün keyfi eklenir.Bu eşsiz manzarayı seyretmekten gözleri yorulup da dinlenmek isteyenler şezlonglarına uzanıp,bir müddet kestirebilirler püfür püfür esen rüzgar altında.
Yakacık. Az önce de anlatmaya çalıştığımız şekilde Kartal’dan ulaşılan ufak bir Anadolu köyü. Ama tam anlamıyla bir köy.Her evin altında ahırı olan,sokaklarında kümes hayvanlarının dolaştığı, adım başında beygir kişnemesi veya eşek anırması duyabileceğiniz;hasat mevsiminde otuza yakın yerde kurulan harman yerleriyle,ekili dikili bahçeleriyle, şaraphaneleri, yağhaneleriyle, genzinizi dolduran tezek kokularıyla tipik bir köy.
“Peki, böylesine görünüşte sıradan olan bir köyü ta Bizans döneminden bu yana Osmanlı, Cumhuriyet dönemleri de dahil,ilgi çekici bir sayfiye yeri olarak kalmasını sağlayan sır nedir acaba?”diye kafanızda bir soru işareti beliriyor, değil mi? Anlatayım.
Birincisi, az önce de anlatmaya çalıştığım atmosferi,yani havası.Öyle bir hava ki insanı rahatlatan,kişiyi nefes almasının farkına vardıran,Kartal ve İstanbul’un cayır cayır yanan sıcak yaz günlerinin geçip gitmesini hiç hissettirmeyen,sürekli esintili bir hava.
İkinci önemli özellik, köyümüzün neresinde oturursanız oturun,ayaklarınızın altında sürekli panoramik bir manzara.Önce, hemen Abbas Hilmi Paşa’nın köşkünün önünden başlayıp 5 km aşağıdaki denize kadar uzanan zeytinlikler ve bağlar.Sonra görebildiğiniz yere kadar Marmara Denizi. Gündüz yeşile ve maviye;gece kıyılardaki ışık pırıltılarına bakmaktan yorulur gözleriniz.
Yakacık’ı Yakacık yapan üçüncü önemli konu da kaynak sularımız.Köyümüzde, sertliği son derece düşük olan,içimi de o derece rahat epeyce kaynak suyu vardır.Bu sular İstanbul’da,hatta yurdumuzda eşine ender rastlanılacak kalitededir.Ne yerseniz yiyin,ne kadar yerseniz yiyin,üstüne bu sulardan istediğiniz kadar içebilirsiniz.Hem su içmenin zevkine varır,hem hiç şişlik hissetmez,hem de yediklerinizin çok kısa bir zamanda eritilmesine yardımcı olursunuz.
İşte bu üç ana etken hava,manzara ve suya başta ulu çınarlar olmak üzere,bazı yerlerde doğal,bazı yerlerde de insan eliyle oluşturulan müstesna bitki örtüsü de eklendiğinde Yakacık,uzun yıllardır tercih edilen bir sayfiye köyü olarak devam edegelmiş.
Mevsimine göre değişik güzellikleri yaşayabilirsiniz köyümüzde.Mesela,yaz başında çarşı meydanına bir inin.Sepet sepet aldalbastı kirazları ortalığı doldurmuştur.Hangisini alacağınızı,seçeceğinizi şaşırır,epeyce bir süre bu halde dolaşırsınız.Temmuz ayının ortalarından sonra eğer sabah erkenden çarşıya inerseniz domates başta olmak üzere diğer leziz sebzeleri de taze taze alarak yeme bahtiyarlığına erişirsiniz.Zira onlar,Aydos Dağı eteklerinde az ama son derece enfes bir tatla yetişen ürünlerdir.
Ağustos ayının ortalarından sonra Çavuş Üzümü kesilmeye başlanır.Çarşı meydanı küfe küfe Çavuş Üzümleri ile dolar.Biliyorum,bazılarınız içinden geçiriyordur:”Alt tarafı üzüm değil mi?Ne methedip duruyor ?”diye.İstanbul halkının çıksın diye dört göz beklediği,ince kabuklu,bir tanesi bile insanın ağzını su ile dolduran,emsalsiz tadı olan bu üzümü ben size anlatamam.Yemek gerek,yemek.
Sonbaharda turşu hazırlamak için kesilen sebzelerle dolan çarşı meydanını arada bir incir,üzüm,ayva,nar,ceviz görüntüleri süsler.
Kışın ise dışarıda lapa lapa yağan karı seyrederek çalı ile çalışan ekmek fırınında yapılan kıymayı,yağları çenenizden süzüle süzüle yer;üstüne mis gibi demli çayınızı çeker, mutluluğunuzu pekiştirirsiniz. İsterseniz bunların yerine,fırından yeni çıkmış sıcak bir ekmeği alıp yağhaneye gitmeyi düşünebilirsiniz.Orada sıcak sıcak zeytinyağına batırılıp,üstüne kırmızı biber ve kekik serpilmiş ekmek yeme lüksünü yaşayabilirsiniz.
İlkbaharda Yakacık’a geldiğiniz zaman bir şey yeme veya içme zahmetine girmenize lüzum yoktur. Zira,çevrede rengarenk çiçeklere bürünmüş ağaçların cazibesi ile yemyeşil bir tabiat görüntüsünü seyre dalmak,başka bir şey yapma ihtiyacını sizlere unutturacaktır.
Çarşıda sadece meyve ve sebze satılmaz.Mevsimine göre çınar dallarından hevenk hevenk av hayvanları da sarkar.Mesela,Ağustos ortalarından sonra ilk av hayvanı olarak sarı asmaları dallarda gözleyebilirsiniz.Eylül ayı içinde dallar salkım salkım bıldırcınlarla keklik ve tavşan sizler için hep hazır bulundurulur. Eğer isterseniz bir gece Yakacık’ta konaklayarak,keskin poyraz ya da karayel rüzgarlarını da göğüslemeyi göze alıp,avcılarla birlikte dağları dolaşır, avcılık merakınızı giderir,alacağınız av etini daha bir iştahla yiyebilirsiniz.
İşte size genel çizgileriyle anlatmaya çalıştığım bir zamanların Yakacık köyü. O canım zeytinlikler,bağlar,bahçeler,bostanlar yerlerini fabrikalara,iş yerlerine,bitmek tükenmek bilmeyen kooperatiflerin çirkin binalarına bıraktı.Yakacık’ta oturulabilir yer olarak Ayazma’da birkaç restoran ve çay bahçesi var artık.Bunların içinde de bir tek nostaljik özelliğini sürdürmeye çalışan Şükrü ve Hasan kardeşlerin babalarının kurduğu,yaklaşık seksen seneden bu yana var olan çay bahçesi var.Ayazma çay bahçesinden aşağılara doğru baktığınızda göz alabildiğine gördüğünüz manzara:bina,bina,bina… Bu görüntü karşısında hem eskiyi hatırladığınızdan içinizden ığıl ığıl bir şeyler akıp gidiyor;hem de şu anki görüntünün verdiği sıkıntıdan tiksiniyorsunuz.
Meşhur Divan şairi Nedim,bir gazelinde sevgilisinin güzelliklerini tek tek ortaya koyduktan sonra, gazelin son beytinde şöyle diyor:
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim
Bir peri-suret görünmüş bir hayal olmuş sana
Bizler de şair gibi bir zamanlar herhalde Yakacık diye bir yerin kafamızdaki hayali ile yaşamıştık.Ya da uzunca bir süre gördüğümüz Yakacık isimli rüyadan uyanmıştık.
Başka türlü olamazdı...


İhsan Köse

(Yakacık, Ayazma Kadir Ağabey'in Çay Bahçesi
10/11 Ağustos 1995, Perşembe, Cuma)

9 yorum:

  1. Sn. FETHİ SATICI'nın yolladığı yorum:
    06.05.2010 at 4:06 am
    Sevgli kardeşim,sayın İhsan Köse,Yakacık ile ilgili yazını zefkle okudum. Her halde yanlış hatırladınız.diye düşündüm.Yakacık’ta 30 harman yoktu sadece Yenimahalle de Üç ve birde madenlerde Aziz amcanın harmanı vardı. Bir adet te mezarlık altında idi. Birde Yakacık’ta ŞARAPHANE olduğunu ifade etmişsiniz.Yakacık’ta bir kere şaraphane yoktu.Yoksa varmıydı da ben mi hatırlamadım.Yaşım 69.Her halde “Yoğurthane” diyecektiniz.Bu iki konuya açıklık getirirseniz sevinirim.Yakacık’ın tarihini bizden önce bilinlerde var.Yakacık ile ilgili yazılarda dikkatli olmamız gerekiyor.Olmayanı var mış gibi göstermek Yakacık’ın tarihine saygısızlık olur diye düşünüyorum.Saygılarımla.
    FETHİ SATICI

    YanıtlaSil
  2. Sn. FETHİ SATICI'nın yorumu:
    07.05.2010 at 1:32 am
    Sevgili Yakacık sevdalıları ve dostları.Yakacık ile ilgili nostaljik yazılarımızda,hatıralarımız da çok hassasiyet ve dikkat göstermemiz gerekiyor. Çünkü Yakacık’ın nostaljik tarihini,geçmişini benim gibi çok iyi bilenler var. Çok deyerli Şefika hocamızın biz Yakacık’lılara sunduğu bu sitemiz aralıklarla da olsa eskileri,eski dostları ve de eski arkadaşları yad etme olanağı bulduk. Şefika hocama böylesine güzel ve etkin bir siteyi Yakacık sevdalılarına açmış olduğu için özellikle teşekkür ediyorum,saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
    Yakacık ile ilgili yorum ve yazıların,her satırının gerçek ve belgeli olması gerekiyor. Dikkat ederseniz benim nostaljik bilgilendirmelerimde Yakacık’ın 1949 yılından itibaren olduğunu her halde hatırlamış olacaksınız. 1940′ın ve 1940′ın altına inmediğimi,ilgili yıllarla ilgili kişisel yazı yazmadığımı hatırlarsınız.Birinci dünya savaşı,Balçıklı Ethem,Teperenli Aslan ve Yakacık’ın eski nostaljik taraflarını Büyükannem ve köyümüzün yaşlılarından dinlemiş ve onların bana aktardıklarını sitemizde bende sizlere aktarmıştım. Ben her zaman iddia ediyorum ve üstüne basa basa söylüyorum.Yakacık’ın tarihini,geçmişini,özelliklerini,kabadayılarını,köklü ailelerini,mandıralarını,ağıllarını,bahçe ve bostanlarını,eski insanlarını,tellallarını,camimizin giriş kapısın da asılı duran şayak elbisenin damatlık elbise olduğunu ve günün gençlerinin o elbiseyi giyip damat olduklarını bilmem benden başka bilen ve ya hatırlayan varmı? Ben Fethi Satıcı,olarak bu güzel sitemizde Yakacık ile ilgili hatıra ve hatıralarımı yazmaya kalkışsam bu sitenin sayfaları kafi gelmez.Sadece Yakacık ile ilgili yorum ve yazılarımda sadece özetlemeler yapıyorum. Mesela İhsan Köse,kardeşimiz Yakacık’ta 30 tane HARMAN ve ŞARAPHANE olduğunu yazmış.Gayem İhsan kardeşimizi asla yalanlamak değil ve de olamaz. Ne varki göz göre görede bir ÖZ Yakacıklı olarak bu yanlışlığa göz yumamazdım ve de yummadım.Yakacık konusunda çok hassasım.Çünkü Yakacık’ın her santim toprağında benim ayak izlerim var.Ayrıca çok derin ve güçlü bir hafıza yapım var.63 senelik süreç içersinde Yakacık ile ilgili her şeyi hatırlıyorum,hemde çok fazlası ile.Bu sitede Yakacık ile ilgili bir yanlış belirtildiği zaman o yanlışı yakalıyorum ve düzeltilmesini istiyorum.Fethi Satıcı,olarak eski Yakacık’lıları,ailelerini,geçmişlerini,hatıralarını,acılarını,tatlı ve mutlu günlerini hatırlayan tek Yakacıklı ben olduğuma da inanıyorum. Hattim olmayarak bu site de yöneteceğim ÜÇ soruyu’da eski Yakacıklı olupta bu sitede eskiye dönük yorum ve yazı yazan hemşerilerimden bu üç sorumun yanıtını bekliyorum.

    1-Şadiye teyze kim?( Geniş açıklama istiyorum)

    2-Yakacık’da ÜÇ büyük süs havuzu vardı.Bu havuzların nerede olduklarını bilen var mı?

    3-Yakacık’ta çevrilen ilk Türk filminin ismi ve bu filimde kimler ROL aldı.Saygılar.

    YanıtlaSil
  3. Sn. İhsan KÖSE'nin yorumu.
    Sevgili Fethi Abi,
    Ben bu siteye sıradan Yakacık'ı tanıyan bir insan olarak değil,şoför Emin Efendi'nin oğlu olarak yazı yazmaya çalışıyorum.Yakacık'ın 1920 li ve daha eski yıllarından babamdan da bana aktarılan anılardan da yararlanarak birşeyler aktarmaya çalışıyorum sizlere.
    Önce harman yerlerinden başlayalım.Sen de iyi hatırlarsın ki rahmetli eski belediye reisi Kadri Abi benim çok saygı duyduğum ve samimi olduğum insanlardan biriydi.Bir sohbetimizde bana 28 taneye yakın harman yeri ismi saymıştı.Şimdi tam hatırlayamıyorum o da babası ya da dedesi Ak Mehmet'den dinlediğine göre bu sayı 30 a ve 30 un üzerine çıkıyormuş.Yani Kadri Abi'nin anlattığından benim anladığıma göre aşağı yukarı Yakacık'ta her ailenin bir harman yeri bulunuyormuş senin ve benim daha hayatta olmadığımız tarihlerde.30 harman yeri lafı ile bunu kastetmeye çalışmıştım.
    Gelelim şaraphane lafına.Ben faal olarak çalışan şarap fabrikalarından kastetmedim.Aşağı yukarı eski Yakacık'taki bağı olan ailelerin evlerinin çoğunda,bodrum katında bulunan şırahanelerden söz etmek istedim.Bu şırahanelerde elde edilmeye çalışılan sirke,şıra ve şaraptı kastetmeye çalıştığım.Yani profesyonelce çalışan şarap üretim tesislerini anlatmak değildi kastım.
    Şadiye Teyze değil de Şadiye Anne demek istedin heralde.Bütün Yakacık'ın sevgili Şadiye Anne'sini bizim yaşımızda olan kim tanımaz.Berber İsmail Amca'nın annesi benim de en sevdiğim insanlardan biriydi.Allah gani gani rahmet eylesin.Tıpkı senin baban Kesici Besim Amca gibi.Ben kendimi bildim bileli bizim kurbanlarımızın hepsini o kesmişti.Bu vesileyle onu da saygı,rahmet ve özlemle anıyorum.
    Yakacık'taki havuzlara gelince.Hangisini kastediyorsun bilmiyorum.Birincisi Çınaraltı'daydı benim bildiğim,hatırladığım kadarıyla sonra Narmanlı'nın bahçesindeki havuz, Haşim Bey'in evinin bahçesindeki havuz, Mahmut Nedim Bey'in bahçesindeki havuz, mezarlığın arkasında, bugün bile duran ama kuru,harabe halinde bulunan Prenses Tevhide Hanım'ın içinde sandalla gezi yaptığı söylenen büyük havuz ya da gölet,Ayazma'da süs için değil ama bostan sulamak için kullanılan havuz ,hemen hatırladıklarım.Düşünürsem daha da sayabilirim.
    Yakacık'ta çevrilen ilk Türk filmine gelince.Abi, sen Yakacık'ta bildiğim kadarıyla 4-5 yıl Arzu Sineması'nın işletmeciliğini yaptın.Dolayısıyla bu konunun uzmanı sensin. Onu da sen açıklayıver de biz de öğrenelim.
    Yalnız benim de senden bir isteğim var Fethi Abi.1930 lu yıllara ait Yakacık çarşı meydanı ve bu meydanda o yıllara ait arabaların bulunduğu fotoğraf ya da fotoğrafları siteye koymanı istiyorum.
    Yazımla ilgilendiğin ve yaptığın gerekli uyarılarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Sağolasın.
    Sevgi ve saygılarımı sunar, özlemle gözlerinden öperim.

    Eski Yakacık'lı Şoför Emin Efendi'nin oğlu


    İhsan KÖSE

    YanıtlaSil
  4. Sevgili İhsan KÖSE,
    Adeta bir Yakacık masalı tadındaki öykünü Sayın Şefika Hanımın oluşturduğu bu güzel sitede bir kez daha okuma fırsatı buldum eline ,kalemine sağlık.
    Sevgili Fethi Satıcı Ağbimizi Babası Rahmetli Besim Amcayı ve kardeşlerini hemen hepimiz tanırız ve de tüm Yakacıklıları sevdiğimiz gibi onları da severiz ve de sayarız. Sadece Yakacıklı olmaları bile bunun için yeter sebeptir.( Bu arada haddim olmayarak ben de kendimi Yakacıklı sayıyorum şuanda 61 yaşındayım ve bunun 55yılı Yakacık'da geçti ) Örneğin ; Fethi Ağbinin değerli kızkardeşi Rakibe ile Hasanpaşa İlkokulunu beraber okuduk ve bitirdik.
    Fethi Ağbinin senin öykünü okuyup bazı konularda titizlenmesini bir dereceye kadar anlayabilirim.Fakat bir yandan Rahmetli Baban Şöför Emin Amcanın motosiklet tekerlekli otomobilini hatırlamakla övünüp öte yandan senin Yakacıklılığını sorgulamaya çalışması anlaşılır gibi değil. Hele hele neredeyse saldırgan bir tutumla sınav soruları sormaya çalışması ve Yakacık'ı sadece ben bilirim bir de Kahya Selahattin bilir başka da kimse bilemez . Ben zaten olimpiyat adayı milli güreşçiyim ve de uluslararası gazeteciyim gibi bir tutum sergilemesi seni bilen tanıyan Yakacıklıların pek de hoşuna gitmemiş olsa gerek. Bu durum belki de Fethi Satıcının kendisinin de ifade ettiği gibi 80li yıllardan itibaren Yakacık'ı yaşamamış olmasıyla açıklanabilir .Şayet bu böyle olmasa Sevgili AYI CELAL'in fotoğrafının altına Celal Başer yazmazdı. Ayı Celal'i bütün Yakacıklılar bilir de Celal Başer 'i akrabaları dışında kim bilir ki? Bunun gibi Ayazma fotoğrafının altına pidecileriyle meşhur Ayazma yazmak da neyin nesi oluyor?Kaç yıldır Ayazma'da pide yapılıyor ki meşhur olsun..?Şimdi biz ÇAMUR AHMET'in fotoğrafının altına işte meşhur Ahmet Gürsoy yazabilir miyiz?
    Bizler hemen her hafta Yakacık'a uğrar çocukluk arkadaşlarımızla özlem giderir birbirimizle şakalaşır ucundan kıyısından kalanı veya anıları ile Yakacık'ımızı veya Yakacıklılığımızı yaşarız.Mesela ben 30yıldır tesadüfen dahi olsa Fethi Satıcı'ya Yakacık da rastlamadım.(Kardeşi Ender Avustralya'da yaşamasına rağmen bir iki sene evvel ona rastladım ama Fethi Ağbiye rastlamadım.)
    Doğrudur ;Yakacık Yakacık olmaktan çıkmıştır.Bütün bağlarımız bostanlarımız ,zeytinliklerimiz beton yığınlarına dönüşmüştür. Aydos mahalle haline gelmiş Keçi Kalesi ( ki belki de Anadolu Yakasının en önemli tarihini oluşturur) bir yandan Sultanbeyli gibi bir varoş kent tarafından sarılıp yutulmuş öte yandan mezbelelik haline getirilmiştir. Köyümüzün simgesi ÇINARALTI her seferinde daha kötüsü yapılarak rezil bir hale getirilmiştir. Taşköşk yıkılmıştır.
    Doğrudur; Şöför Emin Amca ölmüştür , Kesici Besim Amca ölmüştür , Karakaş Amca ölmüştür , Sinemacı Erdem Ağbi ölümüştür , Can Baba ölmüştür, Çamur Ahmet kalp piliyle yaşam savaşı veriyor..
    Ama bir yandan da Muhtar Çetin 40yıldır kesintisiz muhtardır.Halen Aydos'da bir kaç bahçede de olsa domates yetiştirilmektedir.Halen baharda milli yemeğimiz REZENE çıkıyor ve bizim onu arayıp bulmamızı bekliyor .Bizim kuşaktan olan arkadaşlarımız bir kaç yılda bir bile olsa Ayazma Çamlık Restaurant da neredeyse geleneksel hale getirmeye çalıştığımız bir yemekte buluşuyoruz.(1 Mayıs 2010 tarihindeki son yemeğimizde 23kişiydik)
    Sayın Şefika Hanım , bir hayli emek vererek oluşturduğunuz bu güzel siteden bu tür polemiklere girmeme adına uzak mı durmalıyız yoksa Sevgili Süleyman NEBİOĞLU'nun dediği gibi katkı vermeye mi çalışmalıyız tam olarak bilemiyorum ama değerli Ağbimiz Fethi Satıcı'nın dediği gibi OKUMA YAZMA TEMBELİ falan da değiliz.
    Saygılarımla,
    Kadir ALTUN
    14.05.2010

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili kardeşim Kadir Altun, sizi hatırlayamadım belki sizi ve resminizi görsem hatırlarım. Önce ailem ve şahsım hakkındaki düşüncelerini teşekkür ederim. ne varki bazı haksız ve bana göre talihsiz açıklamalarda bulunmuşsunuz. Ben bir kere saldırgan yaradılışta olmadığım gibi kimseyide sorgulamadım. Ne hattime ama sizin başkası adına ahkam kesmesini ve de Avukatlık yapmasına hiç gerek yoktu diye düşündüm. Benim bir milli sporcu ce Uluslararası Basın Mensubu olmam nedense sizi rahatsız etmiş. Olabilir. Evet, ben sporcu ve resmen Basın mensubuyum.Bugün 73 yaşındayım beni 30 yıldır Yakacık'ta görmediğinizi yazmışsınız. Ben hergün Yakacık'tayım ama siz beni göremedinizse suç bende mi? belki görmüşünüzdür ama yıllar beni fiziken çok değiştirdi.Aşırı kilo aldım sporu bırakanlar bunu bilir.Sizinle burda bir polimik başlatmak istemiyorum.Zaten buna da gerek yok. Söz hakkı oluşturduğu için yazmak zorunda kaldım. Bir kere siz benim şu son beş yıl içinde Yakacık'a sunduğum katkılardan bi habersiniz. Çınaraltının son düzenlemesi benim girişimlerimle gerçekleşti. WC'de benim katkım var.Yakacık'ın tarihi çeşmeleri,hamamı, tarihi köşkleri ile benden başka ilgilenen varmı? Hala uğraşıyorum İstanbul valiliği kültür ve tabiat varlıkları ve tarihi eserler koruma adına defalarca İl Genel meclis üyelerini Yakacık'a getirdiğimden haberiniz varmı? Tarihi hamama kazma vurulmak üzereyken ve tarihe karışmasına an meselesi kalmıştı.Bunu önlediğimden bilginiz varmı? Hamam bi mekanların,tinercilerin yuvası olmuştu.Etrafını ben kapattırdım bundan da haberiniz varmı? yeni Mahallede iki önemli kayma oldu. Bu konu ile ilgili çalışmaların başlatılmasına ben neden oldum.Bundan haberiniz varmı? Hacı Mustafa Efendi Türbesi ile ilgilenen,buraya vekil,İl Genel meclis üyeleri ve Belediye başkanları getirdiğimden ve buranın acil çözülmesi gereken sorunları olan su ve WC ile ilgili verdiğim uğraştan haberiniz varmı? Defalarca TÜRBE Altın arayıcıları tarafından tahrip edildi. Galibe en son ve büyük tahribat 28 veya 29 Aralık'ta yapıldı.deniz şehitlerinin meftun olduğu kabristan kazıldı,kabir taşı kaldırıldı ve mezar taşları kırıldı.yine ben gündeme getirdim. Bundan haberiniz varmı? Zahmet olmassa Türbeye gidin ve oranın içler acısı durumunu görün.Uğraşıyorum,didiniyorum ve orasını mutlaka ihtiyaç duyduğu hizmetleri getirecem. Yakacık Çöplüğünün kapatılmasında, sizlerin olası bir salgın hastalıktan ve çekilmez kokudan benim kurtardığımdan haberiniz varmı? Ödül bile aldım.Neyse sevgili kardeşim çarşı meydanına benim heykelimi dikseniz bile benim Yakacık'a olan katkılarımdan dolayı hakkımı ödeyemessiniz. İşte Fethi SATICI, bu. Bitmedi benim sporculuk ve gazetecilik konumumuda sorgulamışsınız. Resmen'in ötesinde bir basın mensubuyum.Kazandığım başarı ödüllerinin sayısını unuttum. İki ay önce Sırbistan,Bulgaristan ve KKTC'de gazetecilik görevinde bulundum. Aralık ayı içinde" EN BAŞARILI BASIN MENSUBU SEÇİLDİM" VE ÖDÜLÜMÜ Kartal Kaymakamı Sayın Nuh Mehmet Hamurcu'nun elinden aldım.Onlarca Avrupa ve Balkan ülkelerinde,kelle koltukta gazetecilik yaptım. Bundan haberiniz varmı? 6 dönem Türkiye Güreş Federasyonu bünyesinde görev üstlendim.Şu anda Kartal kent Konseyi Spor Komisyonu Başkanıyım. Türk sporunda önemli bir yerim var. Ama hiç bir zaman gururlanmadım. siz beni çok eskiden tanıdığınızı yazmışsınız. Doğrudur ne varki son 30 yıldır beni hiç takip etmemişsiniz.Son 30 yıl içinde bir yerlere geldim. Kartal Belediye Meclisi ismimin bir caddeye,sokağa ve bir parka verilmesi için karar çıkardı.Belkide hayatta olan bir insan için bu karar alındı. Siz hala sizlerin içinden çıkan ve Yakacık'ta yetişen bir simgeyi burada eleştiriyorsunuz ve haksız suçlamalarda bulunuyorsunuz. Vicdanınız rahatmı? Son olarak sizin tanıdığınız eski Fethi SATICI, değilim. Saygılarımla, Fethi Satıcı,Uluslararası Gazeteci_Yazar...

      Sil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Sevğili Kadir ellerine sağlık çok güzel yazmışsın.Yiğit namıyla anılır misali yakacıkta herkesin bir lakabı vardır.Bende 1954 senesinden beri Yakacıkta olduğum için yakacıklı sayılırım.Fethi ağabeyin,senin,İhsanın bahsettiği eski yakacıklıların neredeyse tamamını tanıyor ve hatırlıyorum.Zaten ihsana söyleyeceğim bu seneki yemeğin kadrosunu daha geniş tutsun.Fethi ağabeyciğim senide çok iyitanırım.Senelerce komşuluk yaptık.Ben senin ustanın oğluyum yani Şaban pehlivanın oğlu bülent(kel bülent)seni çok uzun zamandan beri görmedim.Ama sırf seni görmek için Ahmetin dükkanına geleceğim.Buradan mesajımı okuyup beni tanıyan herkese selamlar.Cevaplarınızı bekliyorum....

    YanıtlaSil
  7. DEĞERLİ KARDEŞLERİM YAKACIK DOSTLARI BURADAN BİR BİRİMİZİ ELEŞTİRMEYE,KÜÇÜK DÜŞÜRMEYE NE GEREK VAR. HEP BİRLİKTE YAKACIK İÇİN BİR ŞEYLER YAPALIM. BİR BİRİMİZİ ELEŞTİRMEKLE,HAKARET ETMEKLE BİR YERE VARILAMAYACAĞINI SİZLERDE BİLİYORSUNUZ. ORTAK AKIL, BİRLİK VE BERABERLİK İÇERSİNDE OLALIM. BAKIN YAKACIK'TA BİR PARK BİLE YOK. HACI MUSTAFA EFENDİ TÜRBESİ İÇLER ACISI BİR KONUMDA. BURADA ABDEST ALINACAK SU YOK. EN ÖNEMLİSİ ERKEK VE BAYAN WC YOK. BU YOKLARI "var" YAPABİLME ADINA SIK SIK YAKACIK'A GELİYORUM... BU YAŞTA DAHA NE YAPAYIM? 73 YAŞINDAYIM VE ÇOK YORULDUM. BİZLER BİRER SİMGEYİZ. BUGÜN VARIZ, YARIN YOKUZ. ONUN İÇİN BİZLERİN KIYMETİNİ BİLİN VE ÜZMEYİN VE YAKACIK'A OLAN SEVGİMİ,KATKILARIMI VE KATACAKLARIMI ÖNLEMEYİN. SAYGILARIMLA...

    YanıtlaSil
  8. NOT: UNUTUYORDUM SAYIN KADİR ULTUN, GALİBA SON YORUMUNU 14.05.2010 TARİHİNDE YAZMIŞ. YANİ ÜÇ YILDIR BURADA YORUM YAZMAMIŞ. YANİ...

    YanıtlaSil